Eğitim Teknolojilerinin Geleceği

Eğitim Teknolojilerinin Geleceği

90’lı yılların ortasından bu yana yükselen bir ivmeyle eğitimde kendine yer bulan teknoloji, oluşturduğu “dijital eğitim” modeliyle birlikte eğitimin bireyselleşmesi yönünde büyük bir önem taşımaya başladı. Buna karşın eğitimde dijital devrimi geliştirmek sanıldığı kadar basit değil. Akıllı tahtalar, tabletler, internet üzerinde hazırlanan ders yayınları gibi içerikleri tedarik edip, insanlardan sadece bunları öğrenmelerini beklemek biraz hayalcilik gibi kalıyor.

Başarılı dijital eğitim modeli yaratmanın temelinde, modelin uygulanacağı ülkenin kültürünü bilmek ve iyi tanımak yatıyor. Ülkeye eğitim yatırımı yapmadan önce, ülkenin kültürü incelenmediği takdirde, dijital içeriklerin ithal edildiği ülkenin kültürüyle uyumsuzluk yaşanması oldukça muhtemel oluyor.

Dikkat edilmesi gereken ikinci konu ise, eğitimcilerin alacağı dijital eğitimler. Geleneksel eğitim metotlarıyla eğitim alan öğretmenler, akıllı tahta, tablet ve elektronik içerikler konusunda yeterli bilgi sahibi değiller. Öğrencilere, dijital içeriklerle ders anlatmadan önce, bu cihazları hızlı ve akıcı kullanma eğitimi ve içeriklere hakimiyet eğitimi verilmelidir. Aksi halde öğrenci ve öğretmen arasındaki bağ yeterince sağlanamadığı gibi eğitim modelinde de tıkanmalar yaşanabilir.

Ülkeler, eğitim alanında dijital devrim yapmadan önce diğer ülkelerinden dersler çıkartmalı, özellikle başarısız olan denemeler dikkatle incelenmelidir. Yeterli araştırma yapılmadan yapılacak yatırımlar boşa gideceği gibi, yaşanacak nesil kayıpları da başarısız bir dijital eğitim modelinin sonuçları arasında yer alacaktır.
 

Dijital Eğitim Nedir?

Dijital eğitim, öğrencinin öğrenme hızını, şeklini ve ihtiyaçlarını baz alarak eğitimin bireyselleşmesini amaçlar. Mekan ve zamandan bağımsız olarak “öğrenme” ve “araştırma” yeteneğini kazanan ve buna ihtiyaç duyan öğrenci, derslerde kendisine sunulanların haricinde bir dünya olduğunu öğrenir.

Dijital eğitimin belki de en önemli unsuru içeriklerdir. Doğru ve gerçekçi içeriklerle kendilerini geleceğe hazırlayacak öğrenciler, yanlış seçilmiş içeriklerle birlikte zorluklar yaşayabilirler. Hükümetler, içerik bankalarını oluştururken oldukça hassas davranmalı, geniş bir arşive gitmeye çalışırken içerik çöplüğü oluşmamasına dikkat etmelidir. Hatta verimli bir içerik ağı oluşturmak için dijital eğitim alanına yapılan yatırımlar artırılmalı ve uzun yıllara yayılan planlamalar yapılmalıdır.

Başarılı bir dijital eğitim modelinde öğretmenler, öğrenciler ve dijital içerikler arasında köprü görevi görerek, öğrencileri bu cihazlarla öğrenme konusunda motive ederler. Hafta 1-2 saat yerine, düzenli olarak eğitim alan öğretmenler, içerikler, akıllı tahta ve tabletlere hakim olmanın yanı sıra, teknoloji konusundaki güvensizliklerini de yenerler. Buna ek olarak öğretmen  yetiştirme müfredatlarına eklenecek dijital pedagoji tamamlama, uygulama ve geliştirme konularıyla birlikte dijital eğitime yapılacak yatırımlar emin ellere teslim edilmiş olur.

Günlerinin en az 4-5 saatini sanal ortamda sosyalleşerek harcayan gençler ise dijital eğitimin diğer sac ayağını oluşturuyor. Öğrencilerle birlikte dijital eğitime başlamadan önce, dijital içerikler hakkında bilgi verecek eğitimciler, zaten tablet ve bilgisayarlara aşina olan gençleri dijital eğitime kolayca alıştıracaktır. Doğru içerikleri, akıcı bir şekilde aktaracak eğitimciler bu sayede öğrenciler motive ederek, öğrenme şevkini kazandıracaktır.

Bu noktada dikkat edilmesi gereken konu, eğitim amacıyla öğrencilere verilen tabletlerin amacından sapması oluyor. Yanlış içerikler ya da içerik aktarımındaki verimsizlik, öğrencileri dersten soğutarak tableti farklı amaçlarla kullanmaya itebilir.
 

Dünyada Dijital Eğitim

Dünyada birçok ülke dijital eğitim yapma girişiminde bulunuyor. Bu girişimlerin bazıları hedefledikleri dijital devrime ulaşırken, bazıları dafelaket senaryolarıyla karşı karşıya kalıyorlar.

Dijital eğitimin en temel amaçlarından biri olan “fırsat eşitliği“ni sağlayacak uygun şartları sağlayabilen ülkeler, dijital devrimlerinde başarı yakalayabiliyorlar. Sosyo-ekonomik olarak düşük seviyede kalan öğrenciler doğru planlamayla bilgiye oldukça rahat bir şekilde erişebiliyorlar. Dilersenizdijital eğitimi tam manasıyla doğru bir şekilde anlamış ve uygulamaya koymuş bir iki örnek ülkeye bakalım.

2006 yılında Portekiz tarafından başlatılan “Macellan Projesi” ile birlikte bir bilgi toplumu yaratılmak istenmiştir. Bu konuda yatırımlar yapan hükümet, ilkokul öğrencilerine 750 bin PC dağıtmış, bu sayede çocuklarda bilişim altyapısını ve öğrenme isteğini pekiştirmiştir. Özel kuruluşlar ve kamu kuruluşlarıyla da işbirliği yapan hükümet, sürdürülebilir bir ekonomik planm yaratmayı hedeflemiş ve Macellan Projesi’ni ilerleyen yıllarda başka ülkelere de ihraç etmeyi başarmıştır.

Birçok konuda bireyler ve toplumlar tarafından “örnek” olarak alınan ABD ise eğitimde teknoloji değişimine yer veren ülkelerden bir diğeri. Burada dikkat edilmesi gereken konu, ülkelerde uygulan eğitim modellerini “örnek” almadan önce, örnek alınan modelle ülkenin gerçeklerini karşılaştırmak ve modelin gerçekten yetkin bir model olup olmadığını incelemektir.

ABD özeline geri dönersek, ülkede eyaletler tarafından yerelleştirilmişeğitim modelleri hakim olup, teknoloji satın almaları ulusal düzeyde gerçekleştirilmiyor. Alımlar daha çok eyalet bazında gerçekleşirken, ABD’deki durumu eyaletdüzeyinde incelemek çok daha verimli olacaktır.

Bu noktada öne çıkan Maine eyaleti, okulda dizüstü bilgisayar kullanımını destekleyen programıyla dünya genelinde birçok ülkeyi etkiledi. Maine’den sonra, Los Angeles Birleştirilmiş Okul Bölgesi’nin öğrenciler için tablet alımıyla ilgili kararının ve Miami Dade’deki (Florida) eğitim yetkililerinin, bütün çocukların dijital aletlere ulaşımını garantiye alma kararının ardından ülkedeki “kendi cihazını getir” yaklaşımı giderek arttı. Okullarda bu cihazların artmasının ardından ortaya çıkan eşitlik, dijital güvenlik ve hızlı tüketim gibi sorunlar da ABD’deki eğitim yatırımlarını sorgulanır hale soktu.

 

Türkiye ve FATİH Projesi

Olaya Türkiye özelinde baktığımızda 80’lerden beri gelen bir “eğitimde dijitalleşme” çabası ortaya çıkıyor. O dönemden bu yana ortaya atılan “BT laboratuvarları” ve “okullara 1 milyon bilgisayar” gibi eğitimde dijitalleşme hamlelerinin genellikle lafta kalmasının ardından şimdi de FATİH Projesi geldi.

Türkiye için hayati bir önem taşıyan proje, ülkenin iktisadi ve eğitim tarihini şekillendirecektir. Olaya bu açıdan baktığımızda, şu ana dek yapılan 500 milyar liralık yatırımın, çökecek eğitim modelinin ve kaybedilecek nesillerin telafisi oldukça zor olacaktır.

FATİH Projesi’nin arkasında hükümetin olması ve hiç bir destekten kaçınmaması, proje için büyük bir artı oluştururken, terazinin diğer tarafı da epeyce dolu durumda. Proje toplumsal eşitsizliği giderme ve öğrencilerin dünyaya bağlanmalarıyla dikkat çekse de, yeterli önçalışma yapılmadan uygulamaya başlanması, projenin sağlam bir temel üzerine oturamamasına sebep oldu.

Bununla beraber sertifikasyon programları ve eğitimci yetiştirme alanlarında yeterli yatırım yapılmaması, Türkiye’nin kendi içeriklerini yeterli sayıda oluşturamamasına neden oldu. Yeterli sayıda dijital eğitime hakim öğretmen modelinin az olması da, gençlerin dijital eğitimi yeterince benimseyememesine yol açıyor.

Geçtiğimiz yıl Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nce, 4 bin öğrenci ve 500 öğretmenle yapılan E-İçerik İhtiyaç Analizleri’nde, projeyi sorgulatan sonuçlar ortaya çıktı.

Hedeflenen öncelikli becerilerden sadece ‘teknoloji okuryazarlığı’nda sorun yok; ‘problem çözme’, ‘dili etkili kullanma’, ‘sorgulama’, ‘yaratıcılık’, ‘eleştirel düşünme’, ‘ hayat boyu öğrenme’, ‘bilgi okuryazarlığı’, ‘ sosyal sorumluluk’ ve ‘takımla çalışma’becerilerinde ise sonuçlar olumsuz çıktı. Projenin esas unsurlarından tabletlere yüklenen ders içerikleri hem öğrenci hem de öğretmenler tarafından yetersiz bulunurken, bu durum projenin temel taşlarının eksikliğini hissettiriyor.

Bununla birlikte projenin, bir pilot çalışma yapılıp gerekçeleri, yaratacağı katma değer, ülke simülasyonu, etki analizi, eğitim yatırımlarında öncelik  gerekçeleri ortaya konulmadan tüm ülkeye uygulanmaya başlanması, projeyi hedeflerinden saptırdı. Bunun yanı sıra projeye katılan çocuklara sağlık testlerin uygulanmaması ve bu çocukların ciddi rahatsızlıklarla karşılaşabileceği gerçeği de FATİH Projesi’nin eksileri arasında yer alıyor.

Ayrıca Türkiye’de 1985’lerden beri yapılan bilgisayar temelli eğitim yatırımlarının hiçbirinin etki analizinin yapılmamış olması ve görünürde bir katkı gözlenemeyişi de projenin tutarlılığını sorgulatan detay oluyor. (Bugüne kadar yaklaşık 30.000 okula bilgisayar laboratuvarı yapılmış ve900.000 bilgisayar gönderilmiştir. Bu laboratuvar ve bilgisayarlarıneğitimin niteliği üzerindeki etkisi belli değildir).

Projenin olumlu sonuçlanmasıyla beraber, ülke genelinde bilgisayar ve internet kullanımının da artması bekleniyor. Bu sayede ülke genelinin doğru kaynaklardan, doğru bilgiye ulaşarak daha aydın bir yaşam sürmesi amaçlanıyor. Projeye donanımlar ve yatırım düzeyinde bakarsak, eğitim modelinin sürdürülebilirliğinin pek hesaplanmadığını görebiliriz. 4 yıla yakın bir ömre sahip tabletlerin, kullanım sürelerinin sonunda değişmeleri gerekeceğinden bu durum ülkenin gelecekteki eğitim yatırımları üzerinde baskı yaratabilir. Dengeli bir eğitim sisteminden uzaklaştıran bu durum, FATİH Projesi’ni de amacından uzaklaştıracak.

Türkiye’nin eğitim alanında sıkıntılar yaşayan bir ülke olmasına karşın, yatırım alanı olarak dijital eğitimi seçmesi oldukça şaşırtıcı bir durum. Teknolojinin peşinden gitmek ve eğitimde kullanmak, çağı yakalamak adına zaruri olsa da, ülkesinde atanamayan binlerce öğretmen vederslik açığı bulunan Türkiye’nin, daha temel eğitim altyapısını oturtmadan FATİH Projesi gibi büyük bir projeye girmesi ülkenin eğitim geleceğini epeyce riske attığını görüyoruz.

Projenin donanım alanına geri dönersek, FATİH Projesi kapsamında 85 bin akıllı tahta üzerinde Pardus İşletim Sistemi yer aldığını görüyoruz. Pardus’un ilerleyen zamanla birlikte bu rakamı 550 bine getirmesi amaçlanıyor. Projede birçok yabancı firmadan teklif olmasına karşın, akıllı tahta projesinde Türk şirketiyle çalışılması hem Türkiye’de bu ekosistemin gelişmesi ne fayda sağlayacak, hem de bu konuda hizmet veren diğer Türk şirketlerini de cesaretlendirecek.

Son dönemde öğrencilere dağıtılan tabletler için ihale açacak Türkiye, Apple’la da bu konuyla ilgili görüşmüş fakat anlaşamamıştı. Gerçekleşecek ihaleyle beraber 10 milyon 600 bin adet tablet bilgisayar ve 41 bin 996 adet çok fonksiyonlu yazıcı için Samsung ve diğer büyük teknoloji şirketlerinden biriyle anlaşılacak.

Proje, yukarıda yer alan birçok dezavantajına rağmen artı yönler de barındırıyor. Projeyi yanlış kılan, ülkenin ve eğitimin eksik yanlarının devlet tarafından göz ardı edilmesidir. Diğer ülkelerin kültürlerine ve yapılarına bakmadan eğitim modelleri devşirmek kan uyuşmazlığını doğuracağı gibi, gençlerin dejenere olmasına da sebep olabilir.

Projede kaybedilecek zaman, eğitim sistemi, yanlış eğitim almış bir nesil ve dolaylı yoldan gerçekleşecek iş gücü kaybı, ilerleyen yıllarda ülkenin başına dert açabilir. Devletin bu konuda adımlar atarken iyice ölçüp biçmesi, eğitimcilerin ve öğrencilerin ise dijital eğitime daha olumlu yaklaşmaları gerekiyor.

Diğer Yazılarımız